143
Bazı Hadisleri |
İmam Hasan (a.s)'ın Hikmet, Öğüt, Teşvik, Korkutma, İyiliği Emretme ve Kötülükten Nehyetme vb. Konularda Babası Hz. Ali (a.s) ve Başkalarının Sorularına Verdiği Cevaplar[1] |
28/04/2008 |
İmam Hasan aleyhi's-selâm'a “Zühd nedir?”Hata! Başvuru kaynağı bulunamadı. denildi; İmam: "Takvalı olmaya rağbet etmek (ilgi göstermek) ve dünyaya gönül vermemektir." buyurdu. “Hilim nedir?” denilince; "Öfkeyi belirtmeyip yutmak ve ken-dine hakim olmaktır." buyurdu. “Doğruluk nedir?” denilince; "Kötülüğü iyilikle önlemektir." buyurdu. “Şeref nedir?” diye sorulduğunda; "Akrabalara iyilik etmek ve suçlarının malî cezasına (diyete) katlanmaktır." buyurdu. “Yiğitlik nedir?” diye sorulunca; "Sığınmış olan kimseyi (mülteciyi) savunmak, savaş meydanlarında direnmek ve zor durumlarda girişken olmaktır." buyurdu. Ululuk nedir? denilince; "Darlıkta da olsan ihsanda bulunman ve suçu affetmendir." buyurdu. “Mürüvvet nedir?” diye sorulunca; "Dini korumak, onur ve şahsiyetine önem vermek, yumuşak davranmak, ihsanda bulunmayı adet edinmek, hakları eda etmek ve halka sevgi göstermektir." buyurdu. “Kerem nedir?” diye sorulunca; "Muhtaç olan kimsenin isteme-sini beklemeden ona bağışta bulunmak ve kıtlıkta yemek vermek-tir." buyurdu. “Alçaklık nedir?” denilince; "Titiz olup, küçük kusurları büyük görmek ve değersiz şeyleri esirgemektir." buyurdu. “Adilik nedir?” diye sorulunca; "Cimrilik ve çirkin konuş-maktır." buyurdu. “Cömertlik nedir?” diye sorulunca; "Bolluk ve darlıkta bağışta bulunmaktır." buyurdu. “Cimrilik nedir?” diye sorulduğunda; "Elinde olanı kendine şeref bilmek, bağışladığını da boşa gitmiş saymaktır." buyurdu. “Kardeşlik nedir?” diye sorulunca; "Zorlukta ve bollukta yardımlaşmaktır." buyurdu. “Korkaklık nedir?” denilince; "Dosta karşı cesur olup, düşman-dan çekinmektir." buyurdu. “Zenginlik nedir?” diye sorulunca; "Az olsa bile, nasip ne ise ona razı olmaktır." buyurdu. “Fakirlik nedir?” diye sorulunca; "Her şeye göz dikmektir." buyurdu. “Cömertlik nedir?” diye sorulduğunda; "Kişinin gücü yettiği kadar, bağışta bulunmasıdır." buyurdu. “Kerem nedir?” diye sorulunca; "Darlıkta ve bollukta himaye etmektir." buyurdu. “Cesaret nedir?” diye sorulunca; "(Çekinmeden) rakiplerin karşısında durmaktır." buyurdu. “Kahramanlık nedir?” denilince; "Savaşta direniş göstermek ve güçlü insanlara karşı koymaktır." buyurdu. “Zillet nedir?” diye sorulunca; "Doğru konuşurken korkmaktır." buyurdu. “Sertlik nedir?” diye sorulduğunda; "Kendi hükümdarına ve sana zarar vermeye gücü yeten kimseye, karşı çıkmaktır." buyurdu. “Yücelik nedir?” diye sorulunca; "Güzel işleri yapmak ve kötü işleri terketmektir." buyurdu. “Mutkan olmak nedir?” diye sorduklarında; "Ağır başlı olmak, yöneticilerle geçinmek ve bütün insanlardan kendini muhafaza etmektir." buyurdu. “Şeref nedir?” diye sorulunca; "Din kardeşiyle uyum sağlamak ve komşuların (hakkını) riayet etmektir." buyurdu. “Mahrumiyet nedir?” diye sorulunca; "Sana sunulan nasibini (hakkını) almamandır." buyurdu. “Akılsızlık nedir?” denilince; "Alçaklara uymak ve sapıklarla arkadaş olmaktır." buyurdu. “Konuşmada acizlik nedir?” diye sorulunca; "Konuşurken sakalla oynamak ve boğazı çok temizlemektir." buyurdu. “Şecaat nedir?” diye sorulunca; "Rakiplerinden çekinmemek ve savaş alanında dirençli olmaktır." buyurdu. “Külfet (kişinin kendisi için zorluk çıkarması) nedir?” diye sorulunca; "Seni ilgilendirmeyen konularda konuşmandır." bu-yurdu. “Aklın azlığı nedir?” diye sorulduğunda; "Malında ahmaklık yapmak ve haysiyetini önemsememektir." buyurdu. “Alçaklık nedir?” diye sorulunca; "Kişinin kendisini koruması ve hanımını serbest bırakmasıdır." buyurdu. HİKMETLİ SÖZLERİEy insanlar! Kim Allah'a karşı ihlaslı olur ve O'nun sözünü kılavuz edinirse, en doğru olana hidayet olur. Allah onu olgunluk yolunda muvaffak kılar ve en güzel akıbete yönlendirir. Allah'a sığınan kimse, emniyette yaşar ve mahfuz kalır; Allah'ın düşmanı ise yardımcısız kalır ve daima korku içerisinde olur. Çok zikir etmekle kendinizi Allah'ın azabından koruyun, takva yolunu tutarak Allah'tan korkun ve itaatle O’na yaklaşın. Zira O pek yakın ve duayı kabul edendir. Allah-u Teâla buyuruyor ki: "Kullarım senden beni sorarlarsa (bilsinler ki) ben, şüphesiz (onlara) pek yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenler olsunlar."[2] Öyleyse Allah'ın çağrısına icabet ederek O'na iman edin. Gerçekten Allah'ın yüceliğini bilenin, büyüklük taslamaması (böbürlenmemesi) gerekir. Çünkü O'nun yüceliğini bilenlerin yüceliği, O'na karşı tevazu etmelerindedir. Allah'ın celalini idrak edenlerin izzeti ise, O'na karşı alçalmaların-dadır. O'nun kudretini bilenlerin (rahatı ve) selameti ise; O'na teslim olup kendilerini inkâr etmemeleri ve hidayeti bulduktan sonra sapmamalarındadır. Kesin olarak bilin ki, hidayetin ne olduğunu anlamadıkça takvaya ulaşamazsınız. Kur'an'a sırt çevirenleri tanımadıkça onun ahdine sarılamazsınız. Kitabı tahrif[3] edenleri tanımadıkça da hakkıyla onu okuyamazsınız. Bunları tanıdığınızda ancak, bid’at ve tekellüflere (din adına çıkarılan yersiz çetinliklere) vakıf olursunuz; Allah'a isnat edilen iftiraları ve (O'nun kitabında yapılan) tahrifleri görürsünüz; helak olanların da nasıl helake düştüğünü bilirsiniz. Bilgisizler sizi cehalet uçurumuna düşürmesinler! Bunu, (Kur'ân'ın ilmini, hak ve batılın teşhisini) ehlinden isteyin. Çünkü sadece onlar, aydınlatıcı nurlar ve uyulmaya lâyık olan önderlerdir. İlim onlarla yaşar ve hayat kazanır. Cehalet de onların vasıtasıyla yok olup ortadan kalkar. Bunların hilimleri başkalarının cehaletinden,[4] hikmetli sözleri susmalarının değerinden, zâhirleri batınlarından haber verir size. Onlar hakka muhalefet etmez ve onda ihtilafa da düşmezler. Allah tarafından onlar hakkında, (geçmiş peygamberler hakkında cari olduğu gibi) bir sünnet uygu-lanmış ve bir hüküm geçmiştir. (Yani onların geleceği bir ilahî sünnet ve hüküm olarak önceki peygamberlere bildirilmiştir.) Bunda, öğüt alanlar için bir hatırlatma vardır. Bu sözleri duyarken onu anlamak ve riayet etmek için kavrayın; nakil ve rivayet etmek için ezberlemeyin. Çünkü kitabı rivayet edenler çoktur; fakat ona riayet edenler azdır. Yardım dilenilecek yalnız Allah'tır. KENDİSİNDEN SORULAN SORULARA VERDİĞİ CEVAPlar[5]Muaviye, Rum kayserinin kendisine yönelttiği soruları Hazret-i Ali aleyhi's-selâm'dan öğrenmek için, değişik kıyafetli bir adamı Küfe'ye gönderdi. Adam Kûfe'ye girip, Hazret-i Ali aleyhi's-selâm'ın huzuruna vardığında, Hazret-i Ali onun yabancı olduğunu anlayıp, kendisini sorguya çekti. O adam da durumun neden ibaret olduğunu itiraf etti. Bunun üzerine Hazret-i Ali aleyhi's-selâm, şöyle buyurdu: "Allah ciğer yiyen (Hind)in[6] oğlunu öldürsün; o ve onunla beraber olanlar ne kadar da sapıktırlar! Allah onu öldürsün; o bir cariye azat etti, onunla evlenseydi ne de iyi olurdu! (Islah etmek adı altında harekete geçti ama, işinin mahiyeti bozgunculuk ve fesat idi, onun için böyle bir harekete geçmeseydi daha iyi olurdu.) Benimle bu ümmetin arasında Allah hükmetsin. Peygamber'le olan yakınlığıma riayet etmediler, yüce makamımı küçülttüler ve ömrümü zayi ettiler." Sonra: "Hasan, Hüseyin ve Muham-med'i yanıma getirin." buyurdu. Onları çağırdılar (geldiklerinde) İmam aleyhi's-selâm buyurdu ki: "Ey Şamlı kardeş! Bu iki çocuk Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in çocuklarıdır, bu da (Muhammed-i Hanefiyye) benim oğlumdur. Sorularını dile-diğine sorabilirsin." Şamlı adam İmam Hasan aleyhi's-selâm'a işaret ederek: "Buna sormak istiyorum." dedi. Sonra sorularını sormaya başladı: "Hak ile batılın arası ne kadardır? Yer ile göğün arasındaki mesafe ne kadardır? Doğu ile batının arası ne kadardır? Ayın yüzündeki leke nedir? Kavs-i Kuzah (gök kuşağı) nedir? Samanyolu nedir? Yeryüzünde yayılan ilk şey nedir? Yeryüzünde ilk filizlenen şey nedir? Mü’minlerin ve müşriklerin ruhlarının mesken tuttuğu (iki) çeşme hangi çeşmelerdir? Müennes nedir? Birbirinden daha şiddetli olan on şey nedir?" İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Ey Şamlı kardeş! Hak ile batılın arasında dört parmak mesafe vardır. Gözünle gördüğün haktır; ama kulağınla çok batıl şeyler duyabilirsin. Gök ile yerin arasındaki mesafe, mazlumun duası (icabete ulaşıncaya) kadar ve göz alabildiğincedir. Kim bundan başkasını söylerse tekzip et. Doğu ile batının arası, güneşin bir gün boyu (güneş doğduğu andan batıncaya kadar) hareket ettiği mesafe kadardır. Güneşe bir doğ-duğu sırada bakarsın, bir de batarken. Bundan başka bir şey söyle-yen kimseyi yalanla. Samanyolu, gökdeki kümelerdir ki, Nuh aleyhi's-selâm'ın zamanında amansızca yağan yağmur da oradan kaynaklanmıştır. Kavs-i Kuzah'a gelince; kuzah deme. Çünkü kuzah, Şeytan anlamındadır; fakat o Allah'ın kavsi ve boğulmaktan emanda olmanın işaretidir. Ayın yüzünde görülen lekeye gelince; (İlk önce) ayın ışığı güneşin ışığı gibiydi, sonra Allah onun ışığını yok etti. Allah-u Teâla Kur'ân'da buyuruyor ki: "Sonra gecenin ayetini sildik ve gündüzün ayetini aydınlatıcı kıldık."[7] Yeryüzünde ilk yayılan şey Deles (zulmet) vadisiydi. Yeryüzünde ilk filizlenen şey, hurma ağacıdır. Mü'minlerin ruhlarının mesken tuttuğu çeşme, "Selma" çeşme-sidir. Kâfirlerin ruhlarının yerleştiği çeşme ise "Berehut" çeşme-sidir. Müennes, erkek veya kadın olduğu belli olmayan kişidir. Büluğa erinceye kadar beklenilir, kadın olursa göğsü belirir, erkek olursa sakalı çıkar. Bu alametler olmadığı takdirde ona, duvara idrar etmesi söylenilir. Eğer idrarı duvara yetişirse erkektir, ama eğer de-venin idrarı gibi arkaya akarsa kadındır. Birbirinden daha şiddetli olan on şey şunlardır: Allah'ın yarattığı şiddetli şey taştır, taştan daha şiddetlisi demirdir, demirden daha şiddetli olan ateştir, ateşten daha şiddetli olan sudur, sudan daha şiddetli olan buluttur, buluttan daha şiddetli olan rüzgardır, rüzgardan da şiddetli olan melektir, melekten de şiddetli olan ölüm meleği (Hazret-i Azrail)dir, ölüm meleğinden de şiddetli olan ölümdür, ölümden de şiddetli olan Allah'ın emridir. Şam'lı adam: "Şehadet ederim ki sen Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih'in evladısın ve Ali de onun vasisidir." dedi. Sonra bu cevapları yazıp Muaviye'ye götürdü. O da bunu İbn-i Asfer'e (Rum melikine) gönderdi.[8] Bu cevaplar Rum melikinin eline ulaşınca; "Şehadet ederim ki bunlar Muaviye'nin sözü değildir ve bu sözler ancak nübüvvet madeninden kaynaklanmıştır." dedi. İSTİTAAT[9] HAKKINDAkİ sözlerİHasan-i Basri, İmam Hasan-ı Müçteba aleyhi's-selâm'a şöyle bir mektup yazdı: “Amma baad (Allah'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan sonra): Siz Beni Haşim kabilesi engin sularda yüzen gemisiniz, ışık saçan apaçık nişanelersiniz ve mü’minlerin, içeri-sinde oturup kurtuluşa kavuştuğu Nuh aleyhim'us-selâm'ın gemisi gibisiniz. Ey Resulullah'ın oğlu, kader meselesinde ihtilaf edip, istitaat konusunda şaşkın kaldığımızda bu mektubu sana yazdım. Bu konu hakkında kendi görüşünü ve babalarının aleyhim'us-selâm görüşünü bize bildir. Çünkü sizin ilminiz Allah'ın ilmindendir. Siz halka gözetleyicisiniz, Allah da sizlere. Hepsi birbirinden olan bir nesilsiniz siz; Allah her şeyi duyan ve bilendir.” İmam Hasan aleyhi's-selâm cevapta şöyle yazdı: Bismillahirrahmanirrahim Mektubun ulaştı, mektubunda bildirdiğin gibi sen ve senden öncekiler bu hususta şaşkınlıkta olmasaydınız, sorunun cevabını vermezdim. Amma baad (Allah'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan sonra): Kaderin hayrını ve şerrini, Allah'ın bildiğine inanmayan kimse kâfir olmuştur. Günahları Allah'a isnat eden (cebre inancı olan) kimse de facirdir. Allah'a itaat eden, itaat etmeye zorlan-madığı gibi, O'na isyan eden de O'nu yenik duruma düşüremez. (Ne kul itaat etmeye mecburdur ve ne de Allah masiyetin önünü almaktan acizdir.) Yine kulları kendi başına da bırakmamıştır. Allah onlara verdiği her şeye malik olduğu gibi, verdiği her güce de kadirdir. (Öyleyse kulların, mecbur edilmeksizin bir iş yapmaya güçleri vardır. Fakat güçleri Allah'tandır; kendilerinden hiçbir şeyleri yoktur.) Allah onlara, ihtiyar sahibi olduklarından emretmiş ve nehyet-miştir. Eğer itaat etmek isterlerse onları engelleyen bir şey yoktur. Eğer günah işlemeye yönelirlerse, istediği takdirde minnet koyarak günah işlemelerine engel olur. Engel olmadığı takdirde de onları günah işlemeye mecbur eden ve zorlayan O değildir. Çünkü Allah; onlara basiret ve marifet (iyi ve kötüyü anlama) gücünü vermiş ve onları sakındırmış, (iyiliğe) emretmiş ve (kötülükten) nehyetmiştir. Böylece insanlara minnet koymuştur. Onları ne yaratılıştan, emret-tiklerine itaatkâr yaratarak melek kılmış ve ne de yasaklarına isyan etmeye mecbur etmiştir. Apaçık delil ve hüccet Allah'ındır. İstediği taktirde hepinizi hidayet eder. Hidayet yoluna tabi olanlara selam olsun. ÖĞÜTBiliniz ki, Allah sizi boşuna yaratmadı. Sizi kendi başınıza bırakacak da değildir. Ecellerinizi yazdı, maişetlerinizi aranızda paylaştırdı ki, her akıl sahibi mevkisini tanısın ve bilsin ki, ancak mukadder olan şeyler kendisine ulaşır ve ondan çevrilen hiçbir şey ona ulaşmaz. Dünyada geçiminizi sağlayarak kendisine ibadet etme fırsatı tanıdı size; sizi şükretmeye teşvik etti; (kendisini) anmayı size farz kıldı ve size takvayı tavsiye etti. Takvayı rızasının en son derecesi kıldı. Takva her tövbenin kapısı, her hikmetin başı ve her amelin şerefidir. Kurtuluşa eren takva sahipleri, ancak takva saye-sinde kurtuldular. Allah-u Tebareke ve Teâla buyuruyor ki: "Şüphe yok ki muttakiler için bir kurtuluş vardır."[10] Yine buyuruyor ki: "Allah, takva sahiplerini, kurtuluşlarına sebep olan şeyle kurtarır; onlar, bir kötülüğe uğramazlar ve mahzun da olmazlar."[11] Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, kim Allah'tan korkup-sakınırsa (takvalı olursa Allah) ona fitnelerden kurtulabilmesi için bir çıkış yolu gösterir, doğruya iletir, kemale ermesini sağlar, delilini (sağlam, açık ve) galip kılar, yüzünü ağar-tır ve Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular, şehidler ve salihlerle beraber isteklerini yerine getirir; ne iyi arka-daştır onlar! HUTBEBu Hutbeyi, Muâviye ile Sulh Yaptıktan Sonra Muâviye’nin,
|