BURAYA S?TEN?ZE A?T BANNER YADA YAZILAR YAZAB?L?RS?N?Z...
Www.EndlessGenclik.Com
El-Kuddûs: Ayıplardan temiz demektir. es-Selâm: Selâm sahibi yani herçeşit ayıptan selâmette her türlü âfetten berî demektir. el-Mü'min: Kullarına va'dinde sâdık olan demektir. Tasdîk mânasına olan imandan gelir. Yahut kıyamet günü kullarına azabına karşı garanti veren güven veren demektir bu mâna emân'dan gelir. el-Muheymin: Şâhid olan (görüp gözeten) demektir. Emîn mânasına geldiği de söylenmiştir. Aslı müeymin'dir ancak hemze hâ'ya kalbolmuştur. Keza er-Rakîb ve el-Hâfiz mânâsına geldiği de söylenmiştir. el-Azîzu: Kahreden galebe çalan demektir. "İzzet" galebe çalmak mânasına gelir. el-Cebbâr: Mahlukâtı mecbur eden; emir veya yasak her ne dilerse ona zorlayan demektir. Bu kelimenin bütün mahlukâtının fevkinde yücedir mânasına geldiği de söylenmiştir. el-Mütekebbir: Mahlukâta ait sıfatlardan yüce uzak mânasına gelir. Ayrıca: "Mahlukâtından büyüklük taslayarak kendisiyle azamet yarışına kalkanlara büyüklüğünü gösteren ve onlara haddini bildiren mânasına geldiği de söylenmiştir. Keza şu mânaya geldiği de belirtilmiştir: "Mütekebbir" Allah'ın azametini ifâde eden kibriyâ kelimesinden gelir aaayîfî bir mâna taşıyan kibir kelimesinden gelmez. el-Bâriu: Mahlukâtı mevcut bir misâle bakmaksızın yoktan örneksiz olarak yaratan mânasına gelir. Bu kelime öncelikle hayvanlar için kullanılır diğer mahluklar için pek kullanılmaz. Hayvanlar dışındaki mahlukât hakkında nâdiren kullanılır. Meselâ: Allah canlıları yoktan yarattı demek için بَرَأَ اللّهُ تَعَالَى النَّسَمَةَ dediğimiz halde semâvat ve arz hakkında خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَاَْرْضَ deriz. el-Musavvir: Mahlukâtı farklı sûretlerde yaratan" demektir. Tasvîr lügat olarak hat ve şekil çizmek mânasına gelir. el-Gaffâr: Kullarının günahlarını tekrar tekrar affeden mânasına gelir. Gafr kelimesi aslında setr (örtmek) ve kapamak mânalarına gelir. Allah Teâla kullarının günahlarını affedici onlar için cezayı terketmek sûretiyle (günahları) örtücüdür. el-Fettâh: Kulları arasında hâkim demektir. Araplar hâkim iki hasmın (dâvalıdâvacı) arasındaki ihtilafı çözdüğü zaman: "Hâkim iki hasmın arasını fethetti" derler. Hükmetti çözüme kavuşturdu mânasında hâkime fâtih dendiği de olmuştur. Mamafih "Kullarına rızk ve rahmet kapılarını açan" rızıklarından kapanmış olanları açan mânasına da gelir. el-Kâbız: Kullarının rızkını lütfu ve hikmetiyle tutan mânasına gelir. el-Bâsıt: Kullarına rızkı açıp cûd ve rahmetiyle genişleten demektir. Böylece Cenâb-ı Hakk hem ihsan sahibi hem de onu men edici olmaktadır. el-Hâfid: Cebbarları ve firavunları alçaltan demektir. Yâni onları horlar ve değersiz kılar demektir. er-Râfi': Velîlerini dostlarını yüceltir. Azîz kılar demektir. Böylece Allah hem zelîl hem de azîz kılıcı olmaktadır. el-Hakem: Hâkim demektir. Bu da hakikatı hükmetme yetkisi kendisine verilen ona gönderilen demek olur. el-Adlu: Kendinde heva meyli olmayan hükümde doğruluktan ayrılmayan cevre yer vermeyen mânasına gelir. Aslında masdardır. Ancak âdil makamında kullanılmıştır. Âdil'den daha beliğdir çünkü müsemma fiilin kendisiyle isimlenmiştir. el-Latîfu: Arzunu sana rıfkla ulaştıran demektir. "Mahiyeti idrak edilemeyecek kadar latîf" mânasına geldiği de söylenmiştir. el-Habîru: Olanı ve olacağı bilen kimseye denir. el-Gafûru: Bağışlamada mübalağa eden çok bağışlayan demektir. eş-Şekûru: Kullarını sâlih fiilleri sebebiyle mükâfatlandıran ve sevap veren demektir. Allah'ın kullarına şükrü onlara mağfireti ve ibâdetlerini kabul etmesidir. el-Kebîru: Celâl (büyüklük) ve şânının yüceliği sıfatlarını taşıyan kimsedir. el-Mukîtu: Muktedir demektir. Ayrıca mahlukâta gıdalarını veren mânasına geldiği de söylenmiştir. el-Hasîbu: el-Kâfi demektir. Muf'il mânasında fâildir tıpkı mü'lim mânasında elîm gibi hasîb'in muhâsib mânasında kullanıldığı da söylenmiştir. er-Rakîbu: Kendisinden hiçbir şey gâib olmayan hâfız (muhâfız) demektir. el-Mucîbu: Kullarının duasını kabul edip icâbet eden zât demektir. el-Vâsiu: Zenginliği bütün fakrları bürüyen; rahmeti herşeyi kuşatan demektir. el-Vedûdu: el-Vedd (sevgi) kelimesinden mef'ûl mânasında feûl'dür. Allah Teâlâ Mevdûd'dur. Çok sevilir. Yani velîlerinin kalbinde sevgilidir. Veya fâil mânasında feûldür. Yani Allah Teâla sâlih kullarını sever bu da "onlardan razı olur" demektir. el-Mecîdu: Keremi geniş olan demektir. Şerif mânasını taşıdığı da söylenmiştir. el-Bâisu: Mahlukâtı ölümden sonra kıyamet günü yeniden diriltir demektir. eş-Şehîdu: Kendisinden hiçbir şey gâib olmayan kimse demektir. Şâhid ve şehîd aynı mânada kullanılır tıpkı âlim ve alîm kelimeleri gibi. Mâna şöyledir: Allah (her yerde) hâzırdır. Eşyayı müşahede edip her an görür. el-Hakku: Varlığı ve vücudu gerçek olan demektir. el-Vekîlu: Kulların rızıklarına kefil demektir. Hakikat şudur: Kendisine tevkîl edilmiş olanı işinde müstakil söz sâhibi olmaktır. Bu hususta şu âyet hatırlanabilir: "(Dediler ki) Allah bize yeter O ne güzel vekildir" (Âl-i İmrân 173). el-Kaviyyu: el-Kâdir (güçlü) demektir. Ayrıca: "Kudreti ve kuvveti tam O'nu hiçbir şey âciz kılamaz" mânasına da gelir. el-Metînu: Şedîd ve kavî olup hiçbir fiilinde meşakkatle karşılaşmayan demektir. el-Veliyyu: Nâsır (yardımcı) demektir. Ayrıca: "İşlerin kendisiyle yürüdüğü mütevelli yetimin velîsi gibi" diye de açıklanmıştır. el-Hamîdu: Fiiliyle hamde hak kazanan mahmûd kimsedir. Bu kelime mef'ûl mânasında fâildir. el-Muhsî: İlmiyle herşeyi sayan nazarından büyük veya küçük hiçbir şey kaçmayan kimse demektir. el-Mübdiu: Eşyayı yoktan ilk defa var eden yaratan demektir. el-Muîdu: Mahlukâtı hayattan sonra tekrar ölüme öldükten sonra da tekrar hayata iâde eden kimse demektir. el-Vâcidu: Fakirliğe düşmeyen zengin demektir. Bu kelime gına demek olan cide kökünden gelir. el-Vâhidu: Tek başına devam eden yanında bir başkası olmayan ferd'dir. Ayrıca şerîk ve arkadaşı olmayan kimse mânası da mevcuttur. El-Ahadu: Ferd demektir. Ahad ile vâhid arasındaki farka gelince ahad kendisiyle bir başka adedin zikredilmesini men edecek bir yapıya sâhiptir. Kelime hem müzekker hem de müennestir. "Bana kimse (ahad) gelmedi derken gelmeyen hem erkektir hem de kadındır." Vâhid'e gelince bu sayıların ilki olarak vazedilmiştir: "Bana halktan biri (vahid) geldi" denir ama "Bana haktan kimse (ahad) geldi" denmez. Vâhid emsâl ve nazîri kabûl etmeyen bir mâna üzere bina edilmiştir. Ahad ise ifrad ve arkadaşlardan yalnızlık üzere bina edilmiştir. Öyle ise vâhid zât itibariyle münferiddir ahad ise mâna itibariyle münferiddir. es-Samedu: İhtiyaçlarını te'min etmek üzere halkın kendisine başvurduğu efendidir. Yani halkın kendisine yöneldiği kimsedir. el-Muktediru: Kudret kökünden müfteil babındandır. Kâdir'den daha öte bir güçlülük ifâde eder. el-Mukaddimu: Eşyayı takdim edip yerli yerine koyan demektir. el-Muahhiru: Eşyayı yerlerine te'hir eden demektir. Kim takdime hak kazanırsa ona takdîm eder kim de te'hîre hak kazanırsa ona da te'hîr eder. el-Evvelu: Bütün eşyadan önce var olan demektir. el-Âhiru: Bütün eşyadan sonra bâkî kalacak olan demektir. ez-Zâhiru: Herşeyin üstünde zâhir olan ve onların üstüne çıkan şey demektir. el-Bâtınu: Mahlukâtın nazarlarından gizlenen demektir. el-Vâlî: Eşyanın mâliki ve onlarda tasarruf eden demektir. el-Müteâli: Mahlukâtın sıfatlarından münezzeh olan bu sıfatların biriyle muttasıf olmaktan yüce ve âlî olan. el-Berru: Katından gelen bir iyilik ve lütufla kullarına karşı merhametli şefkatli demektir. el-Müntakimu: Dilediğine ceza vermede şiddetli davranan demektir. Nekame kökünden müfteil babında bir kelimedir. Nekame hoşnudsuzluğun öfke ve nefret derecesine ulaşmasıdır. el-Afuvvu: Afv'dan feûl babında bir kelimedir. Bu bâb mübalağa ifâde eder. Öyle ise mâna: "Günahları çokça bağışlayan" demek olur. er-Raûfu: Katından gelen bir re'fetle (şefkatle) kullarına merhametli ve şefkatli olan demektir. Re'fetle rahmet arasındaki farka gelince; rahmet bazan maslahat gereği istemeyerek de olabilir. Re'fet isteksiz olmaz isteyerek olur. Zü'l-Celâl: Celâl celîl'in masdarıdır. Celâl celâlet nihâyet derecede büyüklük azamet demektir. Zü'l-Celâl büyüklük sahibi olan mânasına gelir. el-Muksidu: Hükmünde âdil demektir. Ef'al babında adaletli oldu mânasına olan bu kelime sülâsî aslında zulmetti mânasına gelir. Nitekim kasıt; cevreden zâlim demektir. el-Câmiu: Kıyamet günü mahlukâtı toplayan demektir. el-Mâniu: Dostlarını başkalarının eziyetinden koruyan yardımcı demektir. en-Nûru: Körlüğü olanları nuruyla görür kılan dalâlette olanları da hidâyetiyle irşâd eden demektir. el-Vârisu: Mahlukâtın yok olmasından sonra da bâki kalan demektir. er-Reşîdu: Mahlukâta maslahatların gösteren demektir. es-Sabûru: Âsîlerden intikam almada acele etmeyen cezalandırmayı belli bir müddet te'hîr eden demektir. Allah'ın sıfatı olarak sabûr'un mânası halîm'in mânasına yakındır. Ancak ikisi arasında şöyle bir fark vardır: Sabûr sıfatında cezanın mutlaka olacağını beklemeyebilirler. Ancak halîm sıfatıyla Allah'ın cezasına kesin nazarıyla bakarlar.Allah inkarcıların söylediklerinden münezzeh ve mukaddestir uludur yücedir.
Veda Hutbesi
Bismillahirrahmanirrahim EY İNSANLAR! Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyor um, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.
İNSANLAR! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur. ASHABIM! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur. ASHABIM! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir. ASHABIM! Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır. İNSANLAR! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız! İNSANLAR! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki
hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir. MÜ'MİNLER! Size iki emanet bırakıyorum ki onalara sıkı sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emaneten biri Allah Kitabı Kur'andır. İkincisi ise peygamber(a.s) Ehli-Beytdir.
MÜ'MİNLER!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun... ASHABIM! Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. İNSANLAR! Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder. İNSANLAR! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.
İNSANLAR!
Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.) Şahid ol yâ Rab!
Şahid ol yâ Rab!
İMANIN ŞARTLARI 1- Allah'ın varlığına ve birliğine inanmak. 2- Allah'ın meleklerine inanmak. 3- Allah'ın kitablarına inanmak. 4- Allah'ın peygamberlerine inanmak. 5- Ahiret gününe inanmak. 6- Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allah (Celle Celâlühû) olduğuna inanmak. İSLAMIN ŞARTLARI 1- Kelime-i şehadet getirmek. 2- Namaz kılmak. 3- Oruç tutmak. 4- Zekat vermek. 5- Haccetmek. ABDESTİN FARZLARI 1- Yüzünü yıkamak. 2- Kollarını (dirsekleriyle beraber) yıkamak. 3- Başının dörtte birini meshetmek. 4- Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak. GUSLÜN FARZLARI 1- Ağzına su vermek. 2- Burnuna su vermek. 3- Bütün bedenini yıkamak. TEYEMMÜMÜN FARZLARI 1- Niyet. 2- İki darb ve mesih. NAMAZIN FARZLARI Dışında olanlar: 1- Hadesten taharet 2- Necasetten taharet 3- Setr-i avret 4- İstikbal-i Kıble 5- Vakit 6- Niyet İçinde olanlar: 1- İftitah tekbiri 2- Kıyam 3- Kırâet 4- Rükû 5- Secde 6- Kaide-i ahire.
54 Farz 1. Allah Tealayı zikretmek 2. Helalinden kaznıp, yemek, içmek 3. Abdest almak 4. Beş vakit namaz kılmak 5. Cünüplükten yıkanmak 6. Kişinin rızkına Allah’ın kefil olduğunu bilmek 7. Helalden temiz elbise giymek 8. Allah’a tevekkül etmek 9. Kanaat etmek 10. Nimete karşı şükretmek 11. Allah’tan gelen kazaya razı olmak 12. Allah’tan gelen belaya sabretmek 13. Günahlardan tövbe etmek 14. İhlasla Allah’a ibadet etmek 15. Şeytanı düşman bilmek 16. Ku’an-ı Kerimi kesin delil kabul etmek 17. Ölümü hak bilmek 18. Allah’ın sevdiğini sevip, sevmediğinden uzak durmak 19. Ana-babaya iyilik etmek 20. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak 21. Akrabayı ziyaret etmek 22. Emanete hiyanet etmemek 23. Gücü yetenler için hacca gitmek 24. Allah’a ve Peygamberine itaat etmek 25. Günahlardan kaçıp Allah’a sığınmak 26. Müslüman idarecilere itaat etmek 27. Aleme ibret gözü ile bakmak 28. Tefekkür etmek, düşünmek 29. Dili kötü sözlerden korumak 30. Oruç tutmak 31. Kimse ile alay etmemek 32. Harama bakmamak 33. Sözünde doğru olmak 34. Kulağı, yasak şeyleri dinlemekten alıkoymak 35. İlim öğrenmek 36. Ölçü ve tartıyı doğru yapmak 37. Allah’ın azabından korkmak 38. Allah uğrunda cihad etmek 39. Allah’ın rahmetinden ümit kesmemek 40. Nefsin arzularına uymamak 41. Allah yolunda yemek yedirmek 42. Yetecek kadar rızık kazanmak 43. Zekatı vermek ve fakirlere yardım etmek 44. Hayız ve nifas hallerinde zevceye yaklaşmamak 45. Bütün günahlardan kalbi arındırmak 46. Kendini büyük görmemek 47. Büluğa ermemiş yetimin malını korumak 48. Livatadan (cinsi sapıklıktan) sakınmak 49. Beş vakit namaza devam etmek 50. Haksız yere kimsenin malını yememek 51. Allah’a eş koşmamak 52. Zinadan sakınmak 53. İçki içmemek 54. Yalan yere yemin etmemek ve yalan konuşmamak.
burayada istenizi tan?tacak ufak bi yaz? ve telif hakk? ks?m? olabilir yada ba?ka bir?ey size kalm?? :D