149
Kerbela Bir Mekteptir... |
Alınması gereken dersler farklı açılardan bakan herkese göre değişir onlardan bazıları şöyledir. |
02/05/2009 |
Düşmanı Affetme Genelde düşman, düşmanını affetmez ve onu bağışlamaz. Düşman tarafların birbirini affettiği oldukça az görülmüş bir şeydir. Ama İmam Hüseyin (a.s) Mekke'ye dönmesine ve Kufe'ye gitmesine engel olan ve ona düşmanla karşılaşmaktan başka bir yol bırakmayan kimseyi bile affetti. Hür b. Yezid-ir Riyahi İmam Hüseyin'in (a.s) ona yaptığı iyiliklere rağmen onu Kufe'ye gitmekten, Medine'ye dönmekten veya başka bir yere yönelmekten alıkoymuştu. Halbuki İmam onu ve ordusunu susuzluktan ve ölümden korumuştu. Ama buna rağmen yaptıklarından pişman olup, özür dileyince, İmam (a.s) onu bağışladı ve özrünü kabul etti. Savaşıp yere düştüğünde başucuna gelerek onu medhedip şöyle buyurdu: Annen seni Hür olarak adlandırmakla hata etmedi. Şüphesiz ki sen dünyada hür idin; ahirette de saadete erenlerden olacaksın. Hedef, Hidayettir, Kan Dökmek Değil Kıyamların çoğunda görüldüğü üzere iş başına geçenler hemen intikam almaya kalkışmışlardır. Düşmanlarının kanına susayarak kan dökmek ve insanları öldürmekle meşgul olmuşlardır.Ama İmam Hüseyin (a.s) asla bu yolu denememiştir. İmam (a.s) zor şartlar altında dahi insanları, özellikle de tağutların aldattığı kimseleri hidayet etmek istemiştir.Bu yüzden İmam Hüseyin (a.s) savaşı ilk başlatan kimse olmaktan sakınıyordu. Nasihat, vaaz, hatırlatma ve sakındırma yollarına başvuruyordu. Hür, yol esnasında İmam'ı muhasara edince Züheyr ibn-il Kayn şöyle dedi: Ey Resulullah'ın torunu! Bunlarla savaşmak, sonradan gelenlerle savaşmaktan daha kolaydır bize. Daha sonra gücümüzün yetmeyeceği kadar (ordu) gelecektir. Ama İmam (a.s) savaşı ilk başlatan ben olmayacağım. diye cevab verdi. Sonra da onlara nasihat etmeye ve kendini tanıtmaya başladı. Tarihin de şahid olduğu üzere İmam (a.s) Medine'den çıktığı andan şehadetine kadar sürekli insanları hidayet ve irşad etmekle meşgul idi.Tarih Hz. Hüseyin (a.s)'ın yıl boyunca fert ve cemaatlere yaptığı nasihat, söz ve hutbelerini kaydetmiştir. Bunların hepsi de İmam Hüseyin'in, insanları uyandırma, kendine getirme, irşad ve hidayeti için elinden geldiğini esirgemediğine delalet etmektedir. İmam bütün bunları ümmetin dini ve siyasi vazifeleriyle amel etmesi ve de kan dökülmemesi için yapıyordu. Hatta savaşmak zorunda kalınca da savunma hedefiyle savaşıyordu. İnsanları boş yere öldürmekten çekiniyor, zaruri olduğu ölçüde harb ediyordu. KERBELA BİR MEKTEPTİR Yardıma Zorlamamak İmam Hüseyin (a.s), ashabını kendine yardım edip etmeme konusunda serbest bıraktı. Onları yardıma zorlamadı. Aşura gecesi ashabına şöyle dedi: Bilin ki yarın düşmanla karşılaşacağımız gündür. Ben hepinize gitmek hususunda izin veriyorum. Üzerinizde hiç bir hakkım yoktur. Her tarafı bürüyen gece karanlığından yararlanın, her biriniz de Ehl-i Beytim'den birinin elini tutup gitsin. Allah sizi hayırla mükafatlandırsın. Bunlar sadece beni istiyorlar. Beni ele geçirirlerse sizden vazgeçerler. Ama İmam'ın ashabı, kardeşleri ve oğulları onu yalnız bırakmayacaklarını, onu koruyacaklarını söylediler. Çünkü onlar şehadet aşıklarıydı. Muhammed b. Bişr-il Hazremi, İmam'ın ashabından biriydi. Rey yakınlarında oğlunun esir düştüğünü haber alınca şöyle dedi: Maruz kaldığım bu müsibete Allah'ın rızası için tahammül ediyorum. Oğlum esir olduktan sonra ben sağ kalmayı sevmiyorum. İmam Hüseyin (a.s) onun bu sözünü duyunca şöyle dedi: Allah sana rahmet etsin. Beyatimi üzerinden aldım. Git ve oğlunu kurtarmaya bak. Bişr şöyle dedi: Ya Eba Abdillah, eğer sizden ayrılacak olursam yırtıcı hayvanlar beni diri diri parçalasınlar. İmam da şöyle buyurdu: O halde bu zırh ve kalkanları al ve oğlun Muhammed'e ver, o kardeşini kurtarmaya çalışsın. İmam Hüseyin'in verdiği şeyler bin dinar değerinde idi. Geçen ahlaki örneklerden şu neticeleri alabiliriz; Evvelen: Hüseyin'in (a.s) kıyamı sadece zalim bir hükumetin aleyhine başlatılan siyasi ve askeri bir hareket değildi. Aynı zamanda bu hareket Emevi rejiminin temsil ettiği ve halifelerinin sahiplendiği bir takım bozuk ve düşük değerler aleyhine başlatılan bir kıyamdı. Emevi rejimin başında Yezid b. Muaviye b. Ebi Süfyan adında bir fasık bulunuyordu. İmam onun hakkında şöyle buyurmuştu: Ben Peygamber'in Ehl-i Beytin'denim Allah insanları yönetmeği bizimle başlattı ve bizimle de bitirecek. Ama Yezid şarap içen, facir ve suçsuz insanları öldüren birisidir. Benim gibisi onun gibisine beyat etmez. Hakeza İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu: İslam ümmeti Yezid gibi bir idareciye kaldıysa İslam'la vedalaşmak gerekir. İkinci olarak: İmam Hüseyin'in kıyamı her asırda inkılapçı ve mukaddes bir hedef ve şerefli bir gaye taşıyan insanlar için bir mukaddes amaçların sadece mukaddes ve şerefli araçlarla elde edilmesi gerektiğini öğretti. Yani Makyavelist öğretilerinin bu mektebin nazarında tamamen reddedildiğini ortaya koydu. Aksi takdirde insan mukaddes hedef ve kutlu gayesinden sapacak ve bir fesadın yerini başka bir fesad alacaktır. Üçüncü olarak: Ahlaki üslup diğer tüm üslublardan daha etkili ve eser açısından daha kalıcıdır. Düşman için de tüm silahlardan daha öldürücü ve helak edicidir. Bu gönüllere işleyen ve kalpleri değiştiren bir silahtır. Akıllar üzerinde olumlu etkileri vardır. İnsanı, cinayetkâr düşmanların üzerine galib kılan bir silahtır. Bu silah düşmanı bozmak, niyetini açığa çıkarmak ve halka gerçek yüzünü göstermek için en iyi bir silahtır. Tüm salih inkılablar kendilerine layık olan, bu inkılaptan öğrenmişlerdir şüphesiz. Hüseyni kıyam, bütün bu inkılabların yol göstericisi konumundadır. Kaynak: Tebyan |