127
İmam Ali(a.s)’ın Adaleti |
“"Ben zannederdim ki yöneticiler halka zulmederler. Şimdi halkın yöneticilere zulmettiğini görüyorum"” |
22/04/2008 |
“"Ben zannederdim ki yöneticiler halka zulmederler. Şimdi halkın yöneticilere zulmettiğini görüyorum"” [1] Hz. Ali (a.s). Bu sözde açıklanmaya ihtiyacı olan bir nokta var. Şimdiye kadar dünyada hükümet etmiş hükümetler genel olarak üç guruba ayrılmaktadır: Diktatörlük, azınlığın yönetimi ve çoğunluğun yönetimi. 1. Diktatörlük: Uzun yıllar boyunca dünya tarihinde başa geçmiş ve günümüzde de bazı ülkelerde görülen bir yönetim biçimidir. Bu yönetim biçiminde başa geçen şahsın arzu ve istekleri kanun, din ya rejim olarak uygulanmaktadır. Bu tür hükümetlerde başta olan şahsın egemenliği ve kendi arzularını tatmin etme bütün halka sirayet etmektedir. Kendi bölgesinde mutlak hakim odur. Halkın zülüm görmesinin yanında küçük zalimler de büyük zalimin zulmüne uğramaktadırlar. 2. Azınlığın yönetimi: Sayılı kişilerden oluşan bir grubun bir parti adına hükümet etmesidir. Bu tür yönetim son yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu yönetim şekli de sürekli zulümle ayakta duran baskıcı bir hükümettir. Diktatörlük ve kendi arzularının tatmini için hükümet etmek zulümdür. Bir tek kişi olsun bir gurup olsun. Bu hükümetin temeli diktatörlükte olduğu gibi güce dayalıdır. Halka dayalı değildir. Bu tür yönetimlerde sisteme karşı çıkanlar ortadan kaldırılır. Kimsenin devlet aleyhine söz söylemeye, bir şey yazmaya hakkı olmaz. Aksi taktirde çeşitli ceza, iftira ve hakaretlere maruz kalır.... 3. Çoğunluğun yönetimi: Halkın halk için halka hükümet etmesidir. Bu hükümet milli hükümet olarak adlandırılmıştır. Çünkü hükümet çoğunluğun elindedir. Günümüz de bu yönetim biçimine demokrasi denmektedir. Bu sistem diğer iki sistemden daha iyi yönlere sahiptir. Şahsi özgürlükler, tamamen olmasa da sağlanmaktadır. Fikir ve beyan özgürlüğü vardır; bu yönetim şeklinde gazeteler hükümetin aleyhine yazı yazabilmekte ve baskıya maruz kalmamaktadırlar. Bu hükümetin temeli halka dayandığı için yöneticiler kendi isteklerini yüzde yüz yapamazlar. Ama bu tür hükümetlerde de yine zayıfların ezilmediği söylenemez. Çünkü çoğunluk azınlığın haklarını çiğnemekte ve neticede halkın halka egemenliği oluşmamaktadır. Bu yönetim şeklinde de muhaliflerin çeşitli suçlamalara uğrayıp susturulması son derece doğal olan bir şeydir. Hz. Ali’nin hükümeti bu üç hükümetten daha farklı idi. Çünkü Hz Ali’nin hükümetinde zulüm söz konusu değildi. Adalet üzere kurulu bir yönetim şekli idi; ilahi adalet üzere kurulu bir yönetim hakimdi. Bu hükümette yönetici halkın hizmetçisi idi; ama bu hizmete karşılık halktan bir şey beklenmiyordu; her şey sadece Allah için yapılıyordu. İşte bu yüzden de iki yüzlülük, aldatmacılık ve boş sloganlarla insanların ilgisini toplamak gibi şeyler de söz konusu değildi. Böyle bir yönetim zulüm, haksızlık, başkalarının hakkına tecavüz ve zorbalıktan uzaktır. Netice de halk kendi yöneticisinden korkmamaktadır. Ve böyle bir yönetici zalim olmaktan öte mazlum durumuna düşmektedir. İşte Ali (as) bunu “Şimdi görüyorum ki halk yöneticilere zulüm ediyor” diye ifade etmiştir. Günümüz dünyasında adil bir yargıyı temsil eden adalet abidesinin bir elinde terazi diğer elinde kılıç vardır. Terazi herkesin kanun karşısında eşit olduğunu ve kılıç ise kanunun sert bir şekilde uygulanması gerektiğini anlatmaktadır. Böylece kanun uygulaması her türlü yumuşaklık ve acıma hissinden uzaktır. Kanun sert ve kurudur. Uygulaması da aynı şekildedir. Elbette herkesin kanun önünde eşit olması doğrudur. Ama kanunun sert ve haşin bir şekilde uygulanması doğru değildir. Çünkü sertlik adaletle bağdaşmaz. Böyle bir sembol Ali’nin adaletiyle asla bağdaşmaz. Çünkü Ali’nin adaleti sevgi ile uygulanır, nefretle değil. Eğer İmam Ali (Allah'ın selamı ona olsun) adaletini bir sembolle göstermek istersek kılıç yerine abidenin eline bir zeytin dalı vermeliyiz. Yani adalet sevgi ile uygulanır. Adaletin özü ve hakikati insan sevgisinden başka bir şey değildir. Hem zalime sevgi hem mazluma sevgi. Zalimin zulmünü engellemek ona karşı bir sevgidir; mazlumu da zulümden kurtarmak ona duyulan sevgidir. Adaletin özü de işte budur. Adalet sisteminde halkın kendisi kanunları uygular. Yönetim ve halk arasında ikilik olmaz ve halkın halka hakimiyeti gerçekleşmiş olur. Şimdi Hz. Ali (Allah'ın selamı ona olsun) şaheserlerinden biri olan kanunun nasıl uygulanması gerektiği hakkındaki bir emirnamesini nakledeceğiz. Zekatı toplamak için görevlendirdiği memuruna şöyle yazmıştır: “Bir olan ve ortağı olmayan Allah’tan korkarak vazifeni yapmak için hareket et. Hiçbir Müslüman’ı korkutma; rızası olmadıkça ve habersizce yanına gitme. Malındaki haktan başka bir şey alma. Görevli olduğun bölgeye vardığında onların evlerine veya çadırlarına gitme. Bir su kenarında konakla. Sonra sakin ve vakur bir halde yanlarına var; onlara selam ver; hal hatırlarını sormakta kusur etme; sonra da “Ey Allah’ın kulları” de, “Allah’ın velisi ve halifesi mallarınızdaki Allah’ın hakkını almak için beni sizlere gönderdi. Mallarınızda Allah velisine vereceğiniz Allah hakkı var mı? Birisi yok derse sözünü tekrarlama. Hakkını verecek bulundu mu da onu korkutup ürkütmeden, ona karşı sert muamele etmeden, zulmetmeden onunla beraber git. Altından gümüşten vereceği şeyi al. Eğer hayvanları varsa, hayvanların bulunduğu yere sahibinin izni olmadan girme. Çünkü onların çoğu sahibine aittir. Hayvanların bulunduğu yere şiddet göstererek ve sert bir şekilde değil, sahibinin izniyle gir. Ne hayvanları ürküt ve ne de sahibini korkut. Onları ikiye ayır sahibi hangi kısmı isterse almasına izin ver. Geri kalanı da tekrar ikiye böl yine sahibi hangi payı almak isterse alsın; serbest bırak. Almak istediği hayvanlara dokunma. Allah’ın hakkı olan payı bu şekilde bölerek ondan al. Bu bölmeni bozmanı isterse kabul et; hayvanları birbirine karıştır önce yaptığın gibi ayırmaya başla; Allah’ın hakkını alıncaya dek bu işe devam et.”[2] Demokratik ülkelerde vergi toplama memurları için bu tür davranmalarını öngören bir kanun veya yönetmelik söz konusu mudur? Adalet ve zulüm hem kavram olarak hem de objektif ve nesnel belirtileri yönünden birbirinden farklıdırlar. Aynı zamanda zulmün de bir çok kademeleri vardır. Zulümlerin en kötüsü adalet adına yapılan zulümdür. İnsanın şimdiye kadar yapmış olduğu en çirkin günah adalet adına yapılan günahtır. Bu iğrenç günah diktatörlükle yönetilen hükümetlerde her zaman revaçta idi ve halen de sürmektedir. Bu tür hükümetlerde özgürlük adına özgürlüğü ve İslam adına İslam’ı yok ederler. İslam tarihinde hariciler ve günümüzde Vahhabiler buna bir örnek sayılabilirler. Hz. Ali bilgin, güçlü, akıllı, kabiliyetli birisi idi; isterse her türlü zulmü yapabilir ve sonra da onu çok güzel bir şekilde tevil edebilir; çeşitli adlarla onu yorumlayabilir ve böylece insanları aldatabilirdi. Ama asla böyle yapmamıştır. Adaletin ÇeşitleriAdalet üç çeşittir. Şahsi adalet, yargıda adalet ve yönetimde adalet. Hz. Ali de bunların her üç çeşidi de en mükemmel ve ideal şekliyle vardı. Hz Ali de adaletle davranmak insanın kendi azgın istek ve duygularına karşı uyguladığı bir yaptırım değildir. Ali de adalet onun tüm varlığıyla bütünleşmiş ve öz benliği durumuna gelmiş türüdür. Adalet hakkındaki sözleri ve bizzat yaşantısı gösteriyor ki Ali (Allah'ın selamı ona olsun) adalete bir hayat felsefesi ve varlığının ayrılmaz bir parçası olarak bakıyordu. [1] - İbn- Şehr Aşub, Menkıb-i Al-i Eb-i Talip, c. 2 s. 122. [2] - Gölpinarlı, Nehc’ul-Balaga, 25. Mektup. |